Mevlamızın lütfu ve inayeti ile Şaban-ı Şerif ayına kavuşmuş bulunuyoruz. Başlı başına ilahi nimet olan bugünleri kıymetini bilerek, ibadat-u taatla idrak edebilmek büyük bir saadettir.
Şâban kelimesi, dağılıp yayılmak manasına gelen bir kökten gelmektedir. Hz. Enes’in (r.a.) rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif’te Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Bu aya Şaban ismi niçin verildi biliyor musunuz?” diye sordular. Ashab-ı Kiram: “Allah ve Rasulü daha iyi bilir.” dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Bu aya Şaban denilmesinin sebebi, bu ayda dağılan hayrın çokluğundandır.” buyurdular.[1]
Bazı Allah dostları şu güzel temsil ile Şaban ayını anlatmışlardır: “Dünya üç günden ibarettir. Biri dündür, geçmiştir; bir daha ele geçmez. Diğeri bugündür, ganimet bilip değerlendirilmesi icap eder. Üçüncüsü yarındır o da bir ümitten ibarettir. Zira yarına ulaşıp ulaşmayacağımız belli değildir. Şaban ayına nisbetle üç aylar da böyledir. Receb-i Şerif ayı geçmiştir; geri dönmesi imkansızdır. Ramazan-ı Şerif ayı gelecektir, fakat kimlerin kavuşacağı belli değildir. O halde içerisinde bulunduğumuz Şaban-ı Şerifi ibadet ve itaatle geçirmeyi ganimet bilmelidir.”
Ümm-ü Seleme (r.a.) validemiz; “Rasulüllah (s.a.v.) Ramazan ayından sonra hiçbir ayda Şaban ayında tuttuğu oruçtan daha fazla oruç tutmamıştır.” buyurmuştur.[2]
Dünyaya olan sevgimiz ve hırsımız ne yazık ki ahiret hayatına hazırlanmamıza mâni olduğu gibi, dünyaya geliş gayemizin ahiret hayatını kazanmak için olduğu hakikatini de bize unutturuyor. Bu günler; az gayretle çok manevi kazanç elde ederek, ahiret hayatımız hakkında bugüne kadar ihmal ettiğimiz boşluğu doldurmak için bir fırsattır.
Cenab-ı Hak bir ayet-i Kerime’sinde bizi şöyle ikaz buyuruyor: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.“[3]
Sahabe-i kirama nisbet edilen güzel bir söz vardır. Denilir ki: “İnsan oğlu öldüğü zaman insanlar, acaba geride ne bıraktı? diye sorarlar. Melekler ise ahirete ne gönderdi? derler.”[4]
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Muhakkak günlerinizin içindeki zamanlarda Rabbiniz’in ihsanları vardır. O ihsanlara hücum edin. Umulur ki birinize onlardan bir ihsan isabet eder de ondan sonra ebediyyen şaki olmazsınız.”[5] İşte bu günler o günlerdir.
Receb-i Şerif’te olduğu gibi bu ayda da farz ibadetlerin yanında nafile ibadetlere ehemmiyet vermemiz, bu ayın on beşinci gecesi olan “Berat Kandili”ni ihya etmemiz, ayrıca Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) çokça salat-ü selam okumamız icap eder. Zira bu ay, Peygamber Efendimiz’e tahsis edilen aydır.
Rabbimizin Ahzâb Suresi’ndeki şu emrine kulak verelim: “Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.”[6]
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurur: “Kim bana bir kere salavat okursa, Allah-ü Zülcelal ona on kere rahmet eder.”[7]
İbadetlerimizle Allah’a kulluğumuzu izhar ederken, okuyacağımız Salavat-ı Şerifelerle de Peygamberimize hakiki ümmet olduğumuzu göstermiş olalım.
“Hakikaten insan için kendi çalışdığından başkası yokdur.”[8]
[1] Nüzhet’ül-Mecalis, Bab-ı Fazl-ı Şaban
[2] Nesai, 4/200, Elgunye litalibi Tariki’l-Hak, c. 1, s. 339
[3] Haşr, 18
[4] Ruhu’l-Beyan, Haşr, 18
[5] Taberani, Mu’cem’ül-Kebir, 2398
[6] Ahzab, 56
[7] Müslim, Salat, 70
[8] Necm, 39
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.