Zekât, İslamın beş şartından üçüncüsü ve Namaz ibadetinden hemen sonra gelen mühim bir farzdır. Bu sebepledir ki Kur’ân-ı Kerîm’de 32’si namaz ile birlikte olduğu halde 80’den fazla yerde zikredilmiştir.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) tebliğ ve ta’limlerinde bu ikisini birbirinden ayırmamıştır. Huzûr-i saâdete gelip İslâm ahkâmını öğrenmek isteyenlere Resûl-i Kibriyâ, namazdan sonra hemen zekâtı da bildirmiştir. Hattâ zekâta o kadar ehemmiyet vermiştir ki, kendisine yapılan bîatlarda husûsiyle zekâtı açıkça ifade etmiştir.
Cenab-ı Hak Bakara Suresi’ndeki bir Ayet-i Kerime’de şöyle buyurur:
“Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.”[1]
Hicretin ikinci yılında Ramazan Ayı’ndan önce farz kılınan Zekât ibadeti, İslam’ın üzerine bina kılındığı beş temelden biridir. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hadis Uleması tarafından “Mebani-i İslam, yani İslam’ın temelleri Hadisi” diye isimlendirilen hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ın Rasülü olduğuna şahadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak”[2]
Zekât, lügatte temizlik, ziyadeleşme, layık olma, bolluk ve bereket içinde yaşama gibi manalara gelir. Zekât İbadetinin hem zekâtı verilen malı hem de zekât veren kimseyi temizlediğini, Tevbe Suresi’nin 103. Ayet-i Kerimesi’nden öğreniyoruz. Bu Ayet-i Kerime’de mealen şöyle buyuruluyor: “Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlersin ve tezkiye edip yüceltirsin.”
Evliyaullah’tan bazıları zekât ibadetinin sahibini nasıl temizlediğini şöyle izah buyurur:
“İnsanın cömertlik damarlarında tıkanmalar olur. Onun açılması için vereceğiniz zekât, fıtra ve benzeri hayırları cimri olan kimselere teslim ederek: “Şunu falan müesseseye yahut falan kimseye veriver”, derseniz o da vermeye alışır. Bu suretle hem sizin verdiğiniz makbul olur hem de vermeye teşvik ettiğiniz için sevap kazanırsınız...”[3]Zekât aynı zamanda malın muhafazası için bir garantidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Mallarınızı zekât ile muhafaza altına alın. Sadaka ile de hastalıklarınıza deva bulun. Bela ve musibetler için dua hazırlayın.“[4]
Zekât, Senenin tamamında verilebilir, fakat Ramazan-ı Şerifin faziletini beyan eden bir Hadis-i Şerifte Ramazan içinde nafile ibadetlere farz sevabı, farz ibadetlere ise 70 farz sevabı verileceği ifade buyrulmaktadır. Bu itibarla zekâtı Ramazan ayında vermek şüphesiz daha sevaptır.
Zekâtın verileceği yerler ise Kur’an-ı Kerimde 8 sınıf olarak belirtilmektedir. Bunlardan mühim bir sınıf “Allah yolunda olanlar”dır ki, dini ilimleri tahsil eden talebelerin de bu sınıfa girdiği İslam uleması tarafından hususi ile beyan edilmiştir.
Zekât, ödenmesi zaruri olan bir borçtur. Borcuna sadık insanlar, cemiyet içinde başı dik gezerler. Borcunu ödemeyenlerin başı daima öne eğiktir. Mahşerde başımızı öne eğmemek için dünyada iken zekât borcumuzu ödeyelim.
[1] Bakara, 277
[2] Sahih-i Buhari, 8, Müslim, 16
[3] Sunguroğlunun notları s. 81
[4] Taberani, El-mu’cem’ül-Evsat, 2/274
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.